Bir sır vardır , güz mevsiminde saklıdır.Çocukluğumdan bu yana yaprakların renk değiştirmesi beni çok etkilemiştir. Portakal rengi, kırmızı, sarı ve kahverenginin yüzlerce tonu ayaklarımızın altında renk cümbüşünden bir kilim dokur adeta.
Sır ise şudur: Aslında bu renkler senenin geri kalan zamanlarında da oradadırlar ama biz farketmiyoruz. Aslında bizde bu yapraklara benzeriz hepimizde Allah'ın isimleri mevcuttur. Biz görmesekte bu isimler bizdedir.Ancak nefsimizle ve egomuzla öyle meşgulüz ki hiç bir güzelligi göremiyoruz. Hz. Peygamber'in (s.a.v) "Ölmeden önce ölünüz" buyurdukları gibi nefsimiz öldüğünde içimizdeki manevi özellikler parlamaya başlar.
Tüm güzellikleri farketmeniz dileğiyle herkese sevgiler ......kübra alkan
Sende Hayal Et
7 Şubat 2013 Perşembe
4 Şubat 2013 Pazartesi
Havanız Nasıl ?
Soğuk ve yağmurlu hava var bugün. Çok çok soğuk. Nesneler soğuktan
büzüşmüş iki büklüm duruyor. Ama pencereden görünen manzara sıcak , sadece
sıcağını görüyorum. Bacadan çıkan dumanın sıcaklığı … İnsanların koşuşturmasını
yüzlerindeki donuk ifadeyi, sanki kocaman bir yük taşıyorlar, o kadar büyük ki
bu yük altında küçülmüşler.
Neden böyle olduk ?
Eskiden küçük bir odanın içinde on on beş kişi yan yana yatardık
birbirimize sarılarak ısınırdık, sobanın başında toplanır içine koyduğumuz
patateslerin pişmesini beklerdik yediğimiz portakal kabuklarını sobanın üstüne koyar odayı mis
gibi portakal kokuturduk. Mutluyduk fazla bir şeyimiz yoktu ama mutluyduk. Çünkü
birlikteydik, sevgi bağlarımız güçlüydü şimdi uzaklaştık birbirimizden. İnsanlar
birbirinden kaçar oldu yolda giderken bile birbirimize selam vermez hale geldik
oysa eskiden yolda tanımasak bile Allah’ın selamını verirdik birbirimizle
sohbet eder hal hatır sorardık eskide kaldı o güzel günler çok eskide kaldı.
Küçükken büyük hayallerim vardı o küçücük dünyama kocaman hayaller
sığdırıyordum ama büyüdükçe hayallerim küçüldü hatta yok oldular. Siz hayal
kurmaktan vazgeçmeyin onlara sımsıkı sarılın bırakmayın çünkü insan hayallerini
kaybetti mi yaşama sevincini’de kaybeder.
Havanız hep güneşli ve sıcak olsun ….
2 Şubat 2013 Cumartesi
Bedende baş ne ise, imanda da sabır aynıdır.
Başsız beden olmayacağı gibi, sabırsız da iman olamaz... Hz. Mevlana
* "İlim üç şeydir: Zikreden dil, şükreden kalp, sabreden beden.."
* "İnsanoğlunun edepten nasîbi yoksa, insan değildir. İnsan ile hayvan arasını ayıran edeptir.."
Dayan be gönlüm!. Bîçâre değilsin, Yaradan sana yâr.. Kimsesiz değilsin, yanında "Kimsesizler kimsesi" var! Biliyorum, Sığmazsın hiç bir yere bu sevdayla, dünya sana dar! Ama dayan gönlüm! Dayan ki her gecenin mutlaka bir sabahı var.. Hz. Mevlana
Başsız beden olmayacağı gibi, sabırsız da iman olamaz... Hz. Mevlana
* "İlim üç şeydir: Zikreden dil, şükreden kalp, sabreden beden.."
* "İnsanoğlunun edepten nasîbi yoksa, insan değildir. İnsan ile hayvan arasını ayıran edeptir.."
Dayan be gönlüm!. Bîçâre değilsin, Yaradan sana yâr.. Kimsesiz değilsin, yanında "Kimsesizler kimsesi" var! Biliyorum, Sığmazsın hiç bir yere bu sevdayla, dünya sana dar! Ama dayan gönlüm! Dayan ki her gecenin mutlaka bir sabahı var.. Hz. Mevlana
Üzülme! Dert etme can! Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan Ne mutlu sana! Elinde olmayanları söyleme bana. Elinde olanlardan bahset can! Üzülme! Geceler hep kimsesiz mi geçecek? Gidenler dönmeyecek mi? Yi...tirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta Gel Git’lerin olmadığı bir hayat düşünebilir misin? “Hüzün olgunlaştırır” , “Kaybetmek sabrı öğretir” (Hz. Mevlana)
Ne güzelde demiş Mevlana önemli olan tek şey Sevmek ama Değerini bileni Sevmek.....
27 Ocak 2013 Pazar
TASAVVUF VE AŞK
Tasavvufta ile elde edilecek iki önemli sonuç vardır:
Birincisi zikir...
İkincisi edep...
Bir insan için en tehlikeli hastalıklar gaflet ve kibirdir. Tasavvuf, gafleti zikre, kibri tevazu ve edebe çevirir. Tasavvuf'un hedefi, devamlı Allahu Teala ile huzur halini elde etmek ve edebi elde edebilmektir. Bunların neticesi ise ihlas ve tevazudur:
- Rabıta yapmak suretiyle kalbi desteklenen mürit, her işinde Kur’an ve Sünnet üzere hareket etmeyi öğrenir. Allahu Teala’ya güzel kullukta başarılı olur.
- Bu yolun büyükleri, şartlarına uygun olarak yapılan bir rabıtanın müridi kemale erdirmek ve Allah’a ulaştırmak için yeterli olduğunu söyler. Çünkü rabıta, sevginin çokluğuna göre güzel ve devamlı olur. Rabıtada hiç bir şey gözükmese ve hissedilmese bile, anlatıldığı gibi yapmaya devam etmelidir.
- Bu yolun büyükleri, mürit ihlasla yaptığı amellerini gösteriş veya kendini beğenmek suretiyle kaybetmesin diye rabıta yapmayı tavsiye etmişlerdir.
- Rabıtanın en önemli faydası müridi kibir ve benlikten kurtarmaktır. Çünkü bir yönüyle rabıta, şeytanın hücumlarına karşı büyüklerin ruhaniyetine sığınmak ve onlarla tehlikeden korunmaktır.
- Rabıta yapan insan, hayatını gönlündeki mürşidiyle paylaşmış olur. Zira kamil mürşit, müridin gerçek dostudur, hak yolunda en güvenilir rehberidir. Onu her işinde önüne alan kimse hak ve hakikatten sapmaz.
- Mürşidin ruhaniyeti müridin sevgi ve ilgisine göre kendisine tasarruf ve yardım eder. Bu yardım Yüce Mevla’nın izni ile gerçekleşir. Ancak müridin sevgi, samimiyet ve edeple o gönle yönelmesi gerekir. Bu yolda mürit için en büyük engel, nefsini beğenmesi ve kendisine aklını yeterli görmesidir. Nefsine takılmayan aşık, sevdiğine kolay ulaşır. Aşık olan ben demez, benlik davasına girmez.
- Sadık bir mümin, gönlü ile dünyanın her tarafına ulaşabilir. İhlas ve edepli gönüller Arş-ı Azam’dan rahmet çekebilir, gökteki meleklerden, yerdeki velilerden istifade edebilir.
Bu yönüyle rabıta, Allahu Teala’nın yerdeki ve gökteki ordularından yardım istemektir. Melekler gibi veliler de Allahu Teala’nın ordusudur. Onlara dilediklerine destek verir, yardım eder.
- Allah dostları ile rabıtası kuvvetli ve devamlı olan kimse, kibirden ve benlikten korunur, ihlası elde eder. Yaptığı hayırlı amelleri gözünde büyütmez, kendisini beğenmez, malı ile kibirlenmez, makam ve mevkisiyle övünmez, insanları küçük görmez.
Böylelikle:
Yaptığı her ibadetin sonunda ve elde ettiği her nimetin önünde, rabıta ile kalbini uyanık tutar.
Nefsini muhasebeye çeker.
Yaptıklarını kontrol eder.
Bunu başaran kimse gerçekten büyük bir saadeti ele geçirmiş olur.
Çünkü o, nurla desteklenmiş olur.
İlâhi sevgiyle beslenmiş demektir.
Kendisini Allah yolunda dosdoğru (Sırat-ı Müstakim) yürütecek bir rehbere tutunmuş demektir
Birincisi zikir...
İkincisi edep...
Bir insan için en tehlikeli hastalıklar gaflet ve kibirdir. Tasavvuf, gafleti zikre, kibri tevazu ve edebe çevirir. Tasavvuf'un hedefi, devamlı Allahu Teala ile huzur halini elde etmek ve edebi elde edebilmektir. Bunların neticesi ise ihlas ve tevazudur:
- Rabıta yapmak suretiyle kalbi desteklenen mürit, her işinde Kur’an ve Sünnet üzere hareket etmeyi öğrenir. Allahu Teala’ya güzel kullukta başarılı olur.
- Bu yolun büyükleri, şartlarına uygun olarak yapılan bir rabıtanın müridi kemale erdirmek ve Allah’a ulaştırmak için yeterli olduğunu söyler. Çünkü rabıta, sevginin çokluğuna göre güzel ve devamlı olur. Rabıtada hiç bir şey gözükmese ve hissedilmese bile, anlatıldığı gibi yapmaya devam etmelidir.
- Bu yolun büyükleri, mürit ihlasla yaptığı amellerini gösteriş veya kendini beğenmek suretiyle kaybetmesin diye rabıta yapmayı tavsiye etmişlerdir.
- Rabıtanın en önemli faydası müridi kibir ve benlikten kurtarmaktır. Çünkü bir yönüyle rabıta, şeytanın hücumlarına karşı büyüklerin ruhaniyetine sığınmak ve onlarla tehlikeden korunmaktır.
- Rabıta yapan insan, hayatını gönlündeki mürşidiyle paylaşmış olur. Zira kamil mürşit, müridin gerçek dostudur, hak yolunda en güvenilir rehberidir. Onu her işinde önüne alan kimse hak ve hakikatten sapmaz.
- Mürşidin ruhaniyeti müridin sevgi ve ilgisine göre kendisine tasarruf ve yardım eder. Bu yardım Yüce Mevla’nın izni ile gerçekleşir. Ancak müridin sevgi, samimiyet ve edeple o gönle yönelmesi gerekir. Bu yolda mürit için en büyük engel, nefsini beğenmesi ve kendisine aklını yeterli görmesidir. Nefsine takılmayan aşık, sevdiğine kolay ulaşır. Aşık olan ben demez, benlik davasına girmez.
- Sadık bir mümin, gönlü ile dünyanın her tarafına ulaşabilir. İhlas ve edepli gönüller Arş-ı Azam’dan rahmet çekebilir, gökteki meleklerden, yerdeki velilerden istifade edebilir.
Bu yönüyle rabıta, Allahu Teala’nın yerdeki ve gökteki ordularından yardım istemektir. Melekler gibi veliler de Allahu Teala’nın ordusudur. Onlara dilediklerine destek verir, yardım eder.
- Allah dostları ile rabıtası kuvvetli ve devamlı olan kimse, kibirden ve benlikten korunur, ihlası elde eder. Yaptığı hayırlı amelleri gözünde büyütmez, kendisini beğenmez, malı ile kibirlenmez, makam ve mevkisiyle övünmez, insanları küçük görmez.
Böylelikle:
Yaptığı her ibadetin sonunda ve elde ettiği her nimetin önünde, rabıta ile kalbini uyanık tutar.
Nefsini muhasebeye çeker.
Yaptıklarını kontrol eder.
Bunu başaran kimse gerçekten büyük bir saadeti ele geçirmiş olur.
Çünkü o, nurla desteklenmiş olur.
İlâhi sevgiyle beslenmiş demektir.
Kendisini Allah yolunda dosdoğru (Sırat-ı Müstakim) yürütecek bir rehbere tutunmuş demektir
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)